kumun her yerinde sadece kan ve kemikler. | just blood and bones all over the sand. |
bir kerede düşmanının kafasını kesti | at once he cut off the head of his enemy |
yapabildiğim kadar hızlı | as fast as I could |
Bir yangından çıkan dumanı gördüm. | I saw the smoke from a fire. |
bir şekilde vahşi adamlar gelip gitti. | somehow the wild men came and went. |
beni hasta hissettiren bir şey gördüm. | I saw the something which made me feel ill. |
Bu kim olabilir? | who could this be? |
Adada çok keçi var. | there are many goats on the island. |
geciktirmek onu daha kolay hale getirmeyecek. | delaying it won't make it any easier. |
çoğunlukla | mostly |
İyi tarafından bak. | look on the bright side. |
çok heyecanlıydım. | I was very excited. |
Yemeğimi saklamak için tencere yapmayı öğrendim. | I learnt to meke pots to keep my food in. |
İki kez piyango kazandı. | she's won the lottery twice. |
Onlar her zaman tartıştılar. | they argued all the time. |
Neden kıkırdıyor? | what's she gigling about? |
önsezilere inanmama rağmen | altough I don't believe in premonitions |
komşularından bazılarını davet edebiliriz | we can invitebsome of the neighbours |
sorunlarım vardı | I had troubles |
ağaçsız açık zemin buldum | I found open ground without trees |
adanın geri kalanı | rest of the island |
her şeyden önce | first of all |
hapımı alma zamanı. | time to take my pill. |
ben kukla değilim, gerçek çocuğum | I am not a puppet, I'm real boy |
ona ne söyledin? | what did you tell him? |
fırtına ve gemi enkazı. | the storm and the shipwreck. |
ama deniz çok dalgalıydı. | but the sea was very rough. |
O beni kıskanıyor çünkü ben her zaman istediğimi yaptım | she envies me because I've always done what I wanted |
Şu kolları salla. | swing those arms. |
bu yüzden pazartesi doğrudan işe gidiyorum | so, I'm going straight into work on monday |
kıyı sahil | shore |
Bu yüzden, her gün, çalıştım | so, everday, I worked |
çocuğu kastettim | I meant the child |