Şu andan itibaren, gerçekten yüz yüze toplantılar yapacağız. | From now on, we are going to have real face to face meetings. |
İçiniz rahat olsun | Rest assured |
Bugünlerde bir dizi izliyorum. | I have been watching a series right now these days. |
ekranın en sağında | to the very right of the screen |
Onlar Türk ülkelerinden. | They are from Turkic countries. |
Artık kendimi tanıtmak daha kolay. | Now it's easier to introduce myself. |
Artık ona inanmayacağım. | I'm not going to believe in him anymore. |
bir aile kurmak (bebek sahibi olmak) | to start a family |
her ihtimale karşı | just in case |
Kızım doğabilir. | My daughter might be born. |
çocuk doğurmak | to bear a child - v2-bore-----v3-born |
doğum yapmak | to give birth |
bir bebek doğurmak | to deliver a baby |
(bir şeyle--az olarak) idare etmek | to make do |
sözlüğe bakmak | to look up a dictionary |
su çıkarmak | extract water |
100 metre derinlik | 100 meters depth |
100 metre derinliğindeki kuyudan su çıkarmak | to extract water from a 100 hundred-meter-depth well |
Sıcaklığı 10 derece olan su vardır. | There is a water temperature of which is 10 degrees. |
metre küp | cubic meter |
Daha önce olduğu gibi o kadar çok su israf etmeyecek. | It is not going to waste that much water as before. |
bu proje sayesinde | thanks to this project |
bahaneler uydurmak | to make excuses |
Onun yerinde olsaydım. | If I was in his shoes |
taşeron firma | subcontractor |
sübvanse etmek | to subsidize |
boyun eğdirmek, bastırmak | to subvanse |
Eşimin bildiği gibi bilmiyorum. | I don't know as my wife does. |
altını ıslatmak | to wet one's bottom |
Karım bir bebeğe nasıl bakılacağını biliyor. | My wife knows how to look after a baby. |
taşeron firma | subcontractors |
iş kazası geçirdi | had an occupational accident |
eli ezildi | his hand was crushed |
güvenlik açığı | security bug |
bebek altını ıslattı | baby wet his gold |
mavi yaka | blue collar |
Bebeğin gazını çıkardım. | I burp the baby. |
karşılaşmak | to encounter |
üstüne tökezledi. | he tripped over. |
Kendime engel olamıyorum. | I can't help myself. |
Kötü durumlarla karşılaşacağız. | We will face bad situations. |
Özenti gibi görünüyorlar. | They look like a wannabe. |
keşke | I wish |
O kadar masum değiller. | They're not that innocent. |
Bu konuda doğuştan yetenekli. | He is a natural in this. |
zararı yok. | No harm in that. |
hayır yapmak | do charity |
Amortisör | shock absorber |
tahammül etmek | to tolerate |
kucak | Lap |
haklar | rights |
Kollarımda güvende hissediyor. | She feel safe in my arms. |
küme düşmek | relegate |
hamur | dough |
baca | chimney |
fabrika bacası | factory chimney |
takdir belgesi | certificate of appreciation |
Derin bir nefes al | Take a deep breath |
bulaşık deterjanı | dishwashing detergent |
Boş konuşmak. | Talk nonsense. |
yüksek sesle gülmek | laugh out loud |
maaşıma zam | increase in my salary |
kalorifer peteği | Heating honeycomb |
rekabetçi | competitive |
teşvik etmek - cesaretlendirme | encourage |
Oyun hala devam ederken,... | While the game was still on, ... |
özel ürün | private product |
avize | Chandelier |
metreküp bölü saat | cubic meter per hour |
figüran | figurine |
Herkes bana güveniyor. | Everyone relies on me. |
midem bulanıyor | I'm sick to my stomach |
Karım yarın temizlik yapmamı söyledi. | my wife told me that I should clean tomorrow |
pek anlamadım | I didn't quite get it. |
yıllanmış şarap | aged wine |
soru uydurmak | make up a question |
hikaye uydurmak | make up a story |
cenaze töreni | funeral |
yönlendirici | router |