İnsan haklarını savundu. | He advocated human rights. |
İddianızı doğrulamanız gerekir. | You need to verify your claim. |
Öksürüp duruyor. | He keeps coughing. |
Hapşıryıp duruyorum. | I keep sneezing. |
tıbbi ihracat | medical exports |
tıp uzmanları | medical experts |
Bu veriler bilimsel araştırmalara dayanmaktadır. | This data is based on scientific research. |
göstermek | to demonstrate |
kaynaklanmak | to stem from |
münhasıran, sadece | exclusively |
şaşırtıcı zeka derinliği | astonishing depth of intelligence |
Henüz ödevini bitirmedi. | He is yet to finish his homework. |
Henüz iflas etmedik. | We are yet to go bankrupt. |
zorlayıcı bir vaka. | a compelling case. |
sunulan veriler | the data offered |
en azından | at least |
bir iddiayı çürütmek | to disprove a claim |
bir iddiayı yeniden gözden geçirmek | to reconsider a claim |
Çocuklarıyla övündüler. | They boasted their kids. |
kiliseden özel ayrıcalıklar | special privileges from the church |
mevcut rejimler | existing regimes |
övünmek | to boast |
Açıkça bir hırsız olarak yeteneğiyle övünüyordu. | He openly boasted of his skill as a burglar. |
asiller ve soylular | nobility and gentry |
kayda değer heykeller | notable statues |
Bilimsel standartlar düşüktü. | Scholarly standards were low. |
Bilimsellik çoğu meslek için önemsizdi. | Scholarship was irrelevant for most professions. |
yakın ilişki | close association |
zengin ailelerin oğulları | sons of rich families |
alakasız sorular | irrelevant questions |
geçimini sağlamak | to earn a livelihood |
geçinmek | to make a living |
, diyelim ki, varsayalım ki | , say, |
bir beceri kazanmak | to acquire a skill |
Düşük yaşam standartları | Low living standards |
bir meslek için yetiştirmek | to train for a profession |
onaylamamak | to disapprove |
yakın arkadaşlar | close friends |
ücretsiz | free of charge |
devlet yetkilileri onlara çeşitli haklar verdi. | State authorities granted them various rights. |
uyku kaybının etkisi | the effect of sleep loss |
Değişime maruz kalıyoruz. | We are subject to change. |
popüler kavram yanılgıları, yanılgılar | popular misconceptions |
erkeklerde biraz daha fazla | slightly more in men |
etkin bir şekilde çalışmak | to function effectively |
yanılgı | fallacy |
İnsanlar yaşlandıkça ... | As people get older ... |
Daha da zenginleşiyorlar. | They get richer and richer. |
Gittikçe fakirleşiyoruz. | We are getting poorer and poorer. |
Bu mutlaka anlamına gelmez ki ... | It doesn't necessarily mean that ... |
Bu illa ki de kötü olduğunuz anlamına gelmez. | It doesn't necessarily mean that you are bad. |
Verimliliği illa ki de azaltmaz. | It doesn't necessarily reduce efficiency. |
kaçınılmaz bir şekilde | invariably |
fark edilir verimsizlik | noticeable inefficiency |
Ona övgüler yağdı. | Praise was awarded to him. |
bir şey yapmış olduğunu iddia etmek | to claim to have done something |
Kuzey Kutbu'na ulaşmak | to reach the North Pole |
ikisi de değil - hiç biri | neither of them |
ikisi de sağlayamadı | neither of them could provide |
kesin kanıt | definitive proof |
Benim sözde zaferim | my supposed triumph |
gerçek kutup | the true pole |
havadan seferler | airborne expeditions |
tartışmasız keşif | undisputed expedition |
Kar motorları ile Kuzey kutbuna ulaştık. | We reached the North Pole on snowmobiles. |
ton bir şeyde ısrar etmek | ton insist on something |
bir iddiayı reddetmek | to reject a claim |
bazı ayrıntıları vermeyi reddetmek | to refuse to hand over some details |
fotoğraflar tutarlıydı | the photos were consistent |
, bu arada, | , meanwhile, |
dolandırıcılık şüpheleri | suspicions of fraud |
O kabilenin tartışmasız şefi değil. | He is not the undisputed chef of the tribe. |
tartışmasız iddialar | undisputed claims |
kağıtları teslim etmek | to hand over papers |
Endişeliydi. | He was worried. |
kesin kanıt | conclusive evidence |
bir teklifi reddetmek | to refuse an offer |
tartışmalı kayıtlar - çelişkili kayıtlar | controversial records |
ikna edici olmayan kanıt | unconvincing evidence |
doğru olduğu kabul edildi | it was recognised to be true |
bazı tartışmasız kanıtlar | some undisputed evidence |
yürüyerek, yaya olarak | on foot |
doğru veriler | accurate data |
bir şeyi yapmayı başarmak | to succeed in doing something |
bir şey yapmış olduğu iddia edilmek | to be claimed to have done something |
mevcut hedef, günümüzdeki amaç | current objective |
birçok bilim adamı | many scholars |
birçok bilim adamının biri | one of many scholars |
Bir çok kişi bunun pahalı olduğunu düşünüyor. | Many think that this is expensive. |
Bir çok kişi bunun pahalı olduğunu düşünüyor. | Many people think that this is expensive. |
önemli alanlardan biri | one of the major fields |
İnsanların çoğu bunun pahalı olduğunu düşünüyor. | Most of the people think that this is expensive. |
rehber kitap olarak kalmak | to be remain the guidebook |
İki saat sürer. | It lasts two hours. |
danışma kitabı | a book of consultation |
ilaç sektörü | pharmaceutical sector |
ekinlerin yetiştirilmesi | cultivation of crops |
Bundan oldukça eminim ki... | I am pretty certain that ... |
.... bırakın şunu yapmayı (şunu bile) .... | .... let alone .... |
Bırakın İngilizce konuşmayı, Türkçe bile konuşamıyorum. | Let alone speaking English, I can't even speak Turkish. |