bir şeyler yaptığına pişman olmak | to regret doing something |
Testten başarısız oldun. | You failed the test. |
sınava girmek | to take the test |
satış asistanı ilanı vermek | to advertise for sales assistant |
İş başvurusunda bulunmak | to apply for a job |
Hiçbir şey yok. | There is nothing. |
Yapacak bir şey yok. | There is nothing to do. |
Yiyecek bir şey yok. | There is nothing to eat. |
Nermin'in kız kardeşine yardım etmesi gerekiyor. | Nermin is supposed to help her sister. |
Nermin'in daha az para harcaması bekleniyor. | Nermin is expected to spend less money. |
canlı performans | live performance |
Gıda güvensizliği | Food insecurity |
Yiyecek yeterli yiyeceği olmayan Nepalli aileler | Nepalese families that do not have enough food to eat |
Yiyecek yeterli yiyeceği olan Nepalli aileler | Nepalese families that have enough food to eat |
yiyecek karpuzları olmayan bir aile | a family that doesn't have any watermelon to eat |
Kazanma olasılıkları daha yüksektir. | They are more likely to win. |
Kaybetme ihtimalimiz daha yüksektir. | We are more likely to lose. |
mali yükü azaltmak | to decrease the financial burden |
Ben biriktiririm. | I save up. |
Hayatta kalmak için biriktiririm. | I save up to survive. |
Bir çalışma gösteriyor ki ... | One study shows that ... |
Bir çalışma gösterdi ki ... | One study showed that ... |
güvenli erişim | secure access |
güvenli erişime sahip kişiler | people who had secure access |
kedileri olan insanlar | people who have cats |
kedileri olan bir kişi | a person who has cats |
gıdaya güvenli erişimi olan insanlar | people who had secure access to food |
19 yaşın üzerinde | over the age of 19 |
büyük bir çeyizi olan bir gelin | a bride with a huge dowry |
yaygın bir uygulama | a common practice |
birçok toplulukta | in many communities |
zengin olan topluluklar | communities which are rich |
mümkün olan en kısa sürede | as soon as possible |
olabildiğince çabuk - mümkün olan en kısa sürede | asap |
sahip oldukları para | the money they have |
Ben saraya sahibim. | I have the money. |
sahip olduğum para | the money I have |
Parayı ödemek zorundayım. | I have to pay the money. |
ödemem gereken para | the money I have to pay |
ödemem gereken para | the money which I have to pay |
kardeşimin ödemesi gereken para | the money my brother have to pay |
damadın ailesine ödemek zorunda oldukları para | the money they have to pay to the groom’s family |
aileme ödemek zorunda oldukları para | the money they have to pay to my family |
kızları - onların kız evlatları | their daughter |
yasal evlilik yaşı | the legal age of marriage |
ebeveyn onayı | parental consent |
Nepal Koduna göre | according to the Nepalese Code |
Ceza Kanunu'na göre | according to the Penal Code |
Yasa diyor ki ... - Kanun diyor ki ... | The law states that ... |
çocuk yaşta evlilik cezası | punishment for child marriage |
hırsızlık cezası | punishment for theft |
üç yıla kadar | up to three years |
10.000 kadar para cezası | a fine of up to 10,000 |
üç yıla kadar hapis cezası | imprisonment for up to three years |
Raporlar ortaya koyar ki... | Reports suggest that ... |
Bu yasa nadiren uygulanır. - pek uygulanmaz | This law is rarely applied. |
Birbirimizi nadiren görürüz. - pek görmeyiz | We rarely see each other. |
Düğünde az kişi vardı. - pek kimse yoktu | There were few people in the wedding. |
Düğünde birkaç kişi vardı. - az da olsa birileri vardı | There were a few people in the wedding. |
Bu yasa nadiren uygulandı. - pek uygulanmadı | This law was rarely applied. |
Bu yasa nadiren uygulanacaktır. - pek uygulanmayacak | This law will rarely be applied. |
oldukça fazla ilerleme | quite a lot of progress |
hükümetin bir şey yapma taahhüdü | government commitment to doing something |
sivil toplum işbirliği | civil society cooperation |
on silahlı adam | ten armed men |
ateşli silâh | firearm |
on silahlı adamın öldürdüğü sekiz kişi | eight people whom ten armed man killed |
öldürdüğüm kedi | the cat I killed |
yediğim kedi | the cat I ate |
yiyor olduğum kedi | the cat I am eating |
Yerel yetkililer dedi ki... | Local authorities said that ... |
Olay uyuşturucu işiyle bağlantılıydı. | The incident was connected to drug business. |
işadamı | businessman |
iş kadını | businesswoman |
İş ingilizcesi | Business English |
iş yapmak, ticaret yapmak | to make business |
öldürdüğümuz suçlular | the criminals we killed |
uyuşturucu kartelleri - uyuşturucu şebekesi - suç örgütü | drug cartels |
en büyük uyuşturucu kartellerinden biri | one of the biggest drug cartels |
Zarar vermek istediler. | They wanted to harm. |
yerel yönetim | the local government |