geçen hafta | Last week |
86 yaşındaki Salina Steinfeld | 86-year-old Salina Steinfeld |
Holokost Kurtulanı - Yahudi soykırımından hayatta kalanlar | Holocaust Survivor |
10 yarışmacı vardı. | There were 10 contestants. |
orada ... var. | there is ... |
orada ... vardı. | there were ... |
Hepsi Yahudiydi. | All were Jewish. |
Toplama kamplarından kurtuldular. | They survived concentration camps. |
Nazi saldırıları | Nazi attacks |
II. Dünya Savaşı sırasında | during World War II |
İsrail'e taşındılar. | they moved to Israel. |
Yarışmada, | In the contest, |
Bazen makyaj yaparım. | I sometimes wear makeup. |
Babam beni mutlu etti. | My father made me happy. |
yarışma acılarını önemsizleştirdi. | the contest degraded their pain. |
II. Dünya Savaşı'nda ölen 6 milyon Yahudi | 6 million Jews who died in World War II |
II. Dünya Savaşı'nda hayatta kalan 6 milyon Yahudi | 6 million Jews who survived in World War II |
Diğer insanlar aynı fikirde değildi. | Other people disagreed. |
Bazı insanlar aynı fikirde değildi. | Some people disagreed. |
Onlar inandılar ki ... | They believed that ... |
göstermek önemliydi. | it was important to show. |
Zıplamak önemliydi. | It was important to jump. |
Hayatta kalmak önemliydi. | It was important to survive. |
Mutlu olmak önemliydi. | It was important to be happy. |
Zengin olmak önemliydi. | It was important to be rich. |
Fakir olmamak önemliydi. | It was important not to be poor. |
Kadınlar hala güzeldi. | The women were still beautiful. |
Bana yardım etmesen bile, ... | Even if you don't help me, ... |
bir tünelin içinden doğru geçmek | to go through a tunnel |
İstanbul Depreminden geçtiler. - İstanbul depremini yaşadılar. | They went through the İstanbul Earthquake. |
Afro-Amerikan bir lider - Afrika kökenli, ama Amerikada yaşayan ya da orada doğmuş kişiler | an African-American leader |
Siyah milliyetçiliğini destekledi. | He supported Black nationalism. |
Bir konuşma yapıyordu. | He was giving a speech. |
Veriyordu. | He was giving. |
Veriyor. | He is giving. |
Eğleniyorlardı. | They were having fun. |
ilham verici bir konuşma | an inspiring speech |
Biri onu vurduğunda... | When somebody shot him, ... |
Birisi onu gördüğünde, ... | When somebody saw him, ... |
Birisi onu öldürdüğünde, ... | When somebody killed him, ... |
Saldırıdan kısa bir süre sonra... | Shortly after the attack, ... |
Ziyaretten kısa bir süre sonra, | Shortly after the feast, |
Annemi gördükten kısa bir süre sonra,... | Shortly after I saw my mum, ... |
toplamda, ... | in total, ... |
42 yıllarını hapiste geçirdiler. | They spent 42 years in prison. |
42 yıl hapiste kaldılar. | They stayed in prison for 42 years. |
Onlar masumdu. | They were innocent. |
insanlar hala inanıyordu ki ... | People still believed that ... |
Muhtemelen iki adam masumdu. | Two men were probably innocent. |
Polis durumu inceledi. | The police studied the situation. |
Adaleti hiç görmedi. | He never saw justice. |
Hepsi Venezuela'ya aitti. | They all belonged to Venezuela. |
Venezuela'nın ulusal orkestraları | Venezuela´s national orchestras |
Konser bir saat uzunluğundaydı. | The concert was one hour long. |
Konser bir saat sürdü. | The concert lasted one hour. |
kurbanlar için bir konser için | for a concert for victims |
savaş kurbanları için bir konser için | for a concert for victims of the war |
Sırbistan ile Türkiye arasındaki savaş | the war between Serbia and Turkey |
250'den fazla denetçi | More than 250 supervisors |
yaklaşık on dakika boyunca | for about ten minutes |
Savaşta yaklaşık 10 kişi öldürüldü. | About 10 people were killed in the war. |
Savaşta yaklaşık 10 kişi öldü. | About 10 people died in the war. |
Geceleri uyuyamaması onun en büyük sorunu. | That she can't sleep at night is her biggest problem. |
Kız kardeşimin evde olup olmadığını bilmiyorum. | I don't know whether my sister is at home. |
Taksim'e nasıl gideceğimi bilmiyorum. | I don't know how I can go to Taksim. |
Nasıl erken kalkacağımı bilmiyorum. | I don't know how I can get up early. |
Kız kardeşim bana piyano çalabildiğini söyler. | My sister tells me how she can play the piano. |
yediğim elma | the apple which I ate |
Youtube'da gördüğüm yeni evi aldık. | We bought the new house WHICH I saw on Youtube. |
Dün öldürdüğümüz komşumuzu yedik. | We ate our neighbour WHOM we killed yesterday. |
Sevdiğim çocuk | the boy whom I loved |
çalıştırdıkları kız - iş verdikleri kız | the girl whom they employed |