Çok okumak önemlidir. | It is important to read a lot. |
Her gün egzersiz yapmak önemlidir. | It is important to do exercise every day. |
Yetişkinler şekil olarak değişir. | Adults vary in shape. |
Fiyatlar çok değişkendir. | Prices vary a lot. |
büyük ölçüde | substantially |
daha yaşlı yetişkinler | older adults |
Para ile ilişkilendirilirler. | They are associated with money. |
Organize suçlarla ilişkilidirler. | They are associated with organized crime. |
yerleştirme Sınavı | placement exam |
Geçmişte fakir oldukları göz önüne alındığında, ... | Given that they were poor in the past, ... |
Günümüzde zengin oldukları göz önüne alındığında,... | Given that they are wealthy nowadays, ... |
Afrika kıyıları yanı boyunca | along the coasts of Africa |
Avrupa emperyalizminin meydan okuması | challenge of European imperialism |
Pişman olsalar bile... | Even if they are repentant, ... |
Avrupa için mücadele | scramble for Europe |
çırpılmış yumurta | scrambled eggs |
sömürge yönetimleri Afrikalıları bir şeyler yapmaya ikna etti | colonial administrations enticed Africans into doing something |
sömürge yönetimleri Afrikalıları bir şeyler yapmaya zorladı | colonial administrations coerced Africans into doing something |
Giyim tarzı... | The way she dressed ... |
Onlarla konuşma şekli rahatsız ediciydi. | The way he talked to them was disturbing. |
tüm gezegen | the entire planet |
bireysel türler | individual species |
o uyur uyumaz | as soon as he sleeps |
savaşı kaybeder kaybetmez | as soon as they lost the battle |
Avcılık hayvanları tehdit eder. | Hunting threaten animals. |
Derin bir ekonomik kriz olduğu göz önüne alındığında, ... | Given that there is a deep economical crisis, ... |
Birçok oyun (GEÇMİŞTE) YAZMIŞ OLDUĞUNA (ŞİMDİ) inanılıyor. | He is believed TO HAVE WRITTEN many plays. |
10'dan azı hayatta kalır. | Less than 10 of them survive. |
Hayatta kalamazlar. | They can't survive. |
Bu kadar parayla idare edebilir misin? | Can you make do WITH this much money? |
en güçlünün hayatta kalması | the survival of the fittest |
vurgu dil üzerindedir. | the emphasis is on the language. |
kişisel görüşler | personal opinions |
sübjektif yargı, öznel yargı | subjective judgement |
sanki dürüstlermiş gibi | as if they are honest |
sanki müttefik değilmişler gibi | as though they are not allies |
uçabilen uydular | satellites capable of flying |
kirleticiler | polluters |
kolayca tespit edilebilir | it can be easily spotted |
ilham verici bir fikir bulmak - ile çıkagelmek | to come up with an inspiring idea |
sivrisinek kaynaklı bir hastalık | a mosquito-born disease |
sıtmadan ölümler | deaths from malaria |
bir zorlukla yüzleşmek | to face a challenge |
Minnettarlık | appreciation |
güvence | assurance |
bilinç | consciousness |
Bizi ikna edemediler. | They were not able to convince us. |
kuruma sağladıkları değer | the value they provide to the organisation |
Değerli, faydalı | worthwhile |
Meşru yöntemler kullanmalıydı. | He should have used legitimate methods. |
Sorgulanır, sorgulanabilir | questionable |
bir engel sunmak | to present an obstacle |
üstü kapalı, örtülü, zımnen | implicit |
Buna değer mi? | Does it worth it? |
dayanılmaz bir şekilde | unbearably |
Çocukları dayanılmaz. | Their kids are unbearable. |
doğru bir şekilde | accurately |
rahatlama sağlamak, rahatlamayı teşvik etmek | to induce relief |
münhasıran, sadece ona has | exclusively |
Sürekli tırmanmaya başladı. | It began to climb steadily. |
bir yarışma için kalifiye olmak - nitelikli olmak | to be qualified for a competition |
son kullanma tarihi | date of expiry |
Ev ödevinin son tarihi doldu. - sona erdi | Homework due date expired. |
Döviz değeri dalgalanıyor. | Foreign currency value is fluctuating. |
Ekonomik güçleri zaten zayıfladı. | Their economical power has already weakened. |
evrak çağrısı - makale teslim çağrısı | call for papers |
ertelemek | to put off |
çevirmek - geri çevirmek | to turn over |
gösteriş yapmak | to show off |
ortaya koymak | to put along |
düzenlemek | to lay out |
teslim olmak | to give in |
üzerinden geçmek | to pass over |
parçalamak, koparmak | to take apart |
milliyetçilikten başka | other than nationalism |
erdemli davranış üzerindeki vurgu | its emphasis on virtuous conduct |
Birine karşı eleştirel olmak | to be critical of someone |
Nihai hedefleri kabul edilemezdi. | The ultimate goal of them was unacceptable |
bir şeyi etkinleştirmek - mümkün kılmak | to enable something |
ağız | mouth |
cevher için metal eritmek | to melt metal for ores |
ormanlık alanı temizlemek | to clear woodland |
Zaten bir servet yaptıkları için, artık bırakabilirler. | As they already made a fortune, they can now quit. |
borsa | stock market |
canlı hayvan | live stock |
önyargı | Prejudice |
Duygularını ifade edemez. | He can't express his feelings. |
Muhafazakar bir ailede büyüdü. | He was raised in a conservative family. |
aslında, gerçekten de | actually |
en azından | at least |
bazı görevler için uzmanlaşmak | to be specialised for some tasks |
kocaman, engin | immense |
mantıksal fikirler | logical ideas |
Tanrı aşkına | for the sake of God |
çocukların iyiliği için | for the sake of children |
-ması durumunda | in case of |
-nın yerine | instead of |
-nın yanısıra, bunun yanında | as well as |