muhteşem bir resim | a magnificent picture |
orman hakkında | about the jungle |
Gerçek Hikayeler | True Stories |
Boa yılanı | boa constrictor |
koşan bir adam | a running man |
yutan yılan | a swallowing snake |
yürüyen bir adam | a man walking |
Bir adam yürüyor. | A man is walking. |
vahşi bir canavar | a wild beast |
avlarını | their prey |
tüm, bütün | whole |
çiğnemeden | without chewing |
okumadan | without reading |
sensiz , sen olmadan | without you |
Babam olmadan | without my father |
sonrasında | Afterward |
ağlayan bebek | crying baby |
konuşan adam | talking man |
konuşan bir kadın | a woman talking |
Bir kadın konuşuyor. | A woman is talking. |
Hayal et! | Imagine! |
Zengin olduğunu hayal et. | Imagine you are rich. |
Yürüdüğünü hayal et. | Imagine you are walking. |
uzay uçuşu | space flight |
Ayşe, Elif'in Adıyamanlı olduğunu söylüyor. | Ayşe says Elif is from Adıyaman. |
Ayşe, öğrencilerin çok konuştuğunu söyledi. | Ayşe said students talked a lot. |
Biz uçuyoruz. | We are flying. |
Uçuyor olacağız. | We will be flying. |
Uçuyor olabiliriz. | We can be flying. |
Uçuş bir gün sürecek. | The flight will last a day. |
Bu film uzun sürmez. | This movie doesn't last long. |
Zamanınızın tadını çıkarın. | Enjoy your time. |
Yemeğinizin tadını çıkarın. - Afiyet olsun. | Enjoy your meal. |
Sence? - Düşünür müsün? | Do you think? |
Mars'a uçmak mümkün olacak. | Flying to Mars will be possible. |
Bu gece saat 10'da uyuyacağım. | I will sleep at 10 PM tonight. |
Dün gece saat 10'da yatacaktım. - uyuyacaktım | I would sleep at 10 PM yesterday night. |
Bizimle çalışır mıydın? | Would you work with us? |
Türkiye'de yaşar mıydın? | Would you live in Turkey? |
Evet, Mars'a uçmak isterdim. | Yes, I would like to fly to Mars. |
üretan ara tabakası | urethane interlayer |
cıvata deliği konumları | bolt hole locations |
Çatlaklar oluşabilir. | Cracks can occur. |
yüksek uçan bir uçak | a plane that flies high |
koşan bir çocuk | a child that runs |
parkta koşan bir çocuk | a child that runs in the park |
Parkta koşan çocuk uçabilir. | The child that runs in the park can fly. |
Uçabilen bir çocukla tanıştım. | I met a child that can fly. |
İngilizce konuşabilen bir öğrenci | a student that can speak English |
Mars'ta yaşayan bir adam | a man that lives on Mars |
Dünya Gezegeni | Planet Earth |
tüm kaynaklar | all the resources |
İhtiyacımız olan kaynaklar... | Resources we need ... |
ekin yetiştirmek için biraz toprak | some soil to grow crops |
yakacak yakıtlar | fuels to burn |
bir şeyler inşa etmek için pahalı malzemeler | expensive materials to build things |
İhtiyacımız olan kaynaklar var. | There are resources we need. |
Yaşamak için ihtiyacımız olan kaynaklar var. | There are resources we need to live. |
yediğim hamburger | hamburger I ate |
Kitabı okudum. | I read the book. |
Ali'nin babası reddetti. | Ali’s father refused. |
Ali'nin babası satın almayı reddetti. | Ali’s father refused to buy. |
Ali'nin babası arabayı almayı reddetti. | Ali’s father refused to buy the car. |
Oğlu istedi. | His son wanted. |
Ali'nin babası oğlunun istediği arabayı almayı reddetti. | Ali’s father refused to buy the car his son wanted. |
Ekibim tamir etti. | My team repaired. |
Çalışkan ekibim uçağı tamir etti. | My hard-working team repaired the airplane. |
Ekibim satın aldığım uçağı tamir etti. | My team repaired the airplane I bought. |
Ekibim kırdığım uçağı tamir etti. | My team repaired the airplane I broke. |
Dünya kaynaklarının çoğu | Most of the Earth's resources |
sürekli bir şekilde | constantly |
Dünya kaynaklarının çoğu yapılır.-üretilir | Most of the Earth’s resources are made. |
Peynir sütten yapılır. | Cheese is made from milk. |
Duvar boyanıyordu. | The wall was BEING painted. |
Dünyanın kaynaklarının çoğu üretiliyor. | Most of the Earth’s resources are being made. |
Ağaçlar büyüdüğünde,... | When trees grow, ... |
Taze su | Fresh water |
Yağmur yağdığında, ... | When rain falls, ... |
zaman almak | to take time |
binlerce yıl | thousands of years |
Oluşmaları binlerce yıl alır. | They take thousands of year to form. |
Film izlemek eğlencelidir. | It is fun to watch movies. |
Uçmak zordur. - Uçması zordur. | It is difficult to fly. |
Bunu yapmak 10 dakika sürer. | It takes 10 minutes to make. |
Bu arabalar sınırlıdır. | These cars are limited. |
Toprak çok temel bir kaynaktır. | Land is a very basic resource. |
temel kaynak - hayati öneme sahip kaynak | essential resource |
Bitki yetiştirmek için araziye gereksinim duyulur. | Land is needed to grow plants. |
Bu bina yemek için kullanılır. | This building is used for food. |
Üniversiteden arkadaşım eleştiriyor. | My friend from the university is criticising. |
Üniversiteden arkadaşım | My friend from the university |
Arkadaşım üniversiteyi eleştiriyor. | My friend is criticising the university. |
Adanalı arkadaşım eleştiriyor. | My friend from Adana is criticising. |
senin için | for you |
babam için | for my father |
daha hızlı koşmak için ... | to run faster ... |
Erken kalkmak için erken uyudum. | To get up early, I slept early. |
İstanbul'da yaşıyorum. | I live in İstanbul. |
Kedi kanepede uyuyor. | The cat is sleeping on the sofa. |
şirketimiz | our company |
çalışan arkadaşım | my friend that works |
şirketimizde çalışan arkadaşım | my friend that works in our company |
yürüyen adam | the man that walks |