Çok sıkı çalışan Ayşe eleştiriliyor. | Ayşe that works very hard is being criticised. |
çalışan Ayşe | Ayşe that works. |
insanların önünde | in front of people |
kahkaha atan insanlar | people that laughed |
Patronu tarafından | by her boss |
birçok insanı çalıştıran patronu tarafından | by her boss that employed many people |
Ekibim geldiğinde, ... | When my team came, ... |
Ambar, depo | warehouse |
bizim için | for us |
bizim için uygun bir depo | a warehouse that is suitable for us |
Çok sigara içen arkadaşım | My friend that smokes a lot |
kullanmak istemedik | we didn’t want to use |
Havluları kullanmak istemedik. | we didn’t want to use the towels |
çok kirli olan havlular | the towels that were very dirty |
havluları kullanamadık | we couldn’t use the towels |
çocuk tarafından | by the kid |
Anne ilk öğrenciydi. | Anne was the first student. |
yürüyerek | by foot |
ne yazık ki | Sadly |
ondan iki yaş büyük | two years older than |
kısa bir süre sonra gerçekleşir | happens shortly after |
seyahat etmek mümkün değil | It is not possible to travel |
buluşmak | to meet |
Bileşenlerin hareketi | Movement of components |
Sarf Malzemeleri | Consumable materials |
Tavsiyeme uyun, uy | Obey my advice |
yerel düzenlemeler | local regulations |
gözlük | goggle |
Evime her gelişinde | Each time you come to my house |
Uçağı her kullandığımda | Each time I use plane |
hemen, hemencecik | immediately |
gevşek kilit teli | Loose lockwire |
Her yağladığınızda | Each time you lubricate |
Ali, Veli'yi kesebilir. | Ali can cut Veli. |
değiştirme-valfe | changeover-valfe |
dolgu macunu | sealant |
dumansız alan | smoke-free area |
Tekstil tiftik içermez | Textile-lint free |
Bu ilaç seni öksürtüyor. | This medicine make you cough. |
Sıcak demir seni yakabilir. | Hot iron can make you burnt. |
Bu toz Ali'yi hapşırtabilir. | That powder can make Ali sneeze. |
ağır hizmet tabancası tipi gres tabancası | heavy duty pistol type grease gun |
Uzantı hortum | with extension hose |
bağlayıcı | coupler |
Tabanca kullanabilirim. | I can use a pistol. |
Bir tabanca kullanılabilir. | A pistol can be used. |
Platform temizlenecek. | The platform will be cleaned. |
Platform kullanılabilir. | The platform can be used. |
Platformu kullanabilirsiniz. | You can use the platform. |
kartuşsuz | without cartridges |
kırmızı ceketli bir kız | a girl with a red jacket |
fişekli bir silah | a gun with cartridges |
fişekli bir tüfek | a rifle with cartridges |
kartuşsuz tüfek | a rifle withOUT cartridges |
çıkıntılı uzantılı | with ridged extension |
Uçak ve motor üreticilerine danışın | Consult with the airplane and engine manufacturers |
yayınlanmış talimatlar | published instructions |
servis ömrü sınırları | service-life limits |
bağlantı noktası denetimi | attach-point inspection |
Kolları inceleyin | Inspect the levers |
kir kaçakları | linkages for dirt |
Kontrol et ve değiştir | Inspect and replace |
gerektiğinde değiştirin | replace when necessary |
Gördüğüm kız | the girl I saw |
satın aldığım elbise | the dress I bought |
onun için | for her |
mevcut yöntem | the current method |
zamanlanmış,planlanmış bakım görevleri | scheduled maintenance tasks |
İkinci el bir araba yepyeni bir arabadan daha ucuzdur. | A used car is cheaper than a brand new car. |
Türkiye'de ikinci el arabalar kullanılıyor. | Used cars are used in Turkey. |
Lütfen kırık bir cıvatayı tekrar kullanmayın. | Please do not use a broken bolt again. |
az gelişmiş ülkelerde | in under-developed countries |
Kullanılmış arabalar tercih edilir. | Used cars are preferred. |
İkinci el otomobiller tercih edildi | Used cars were preferred |
Kullanılmış arabanın kırık camları | Broken windows of the used car |
Kırık camlı kullanılmış araba | The used car with broken windows |
Babam kullanılmış bir araba almalı. | My father should buy a used car. |
planlanan bakım görevleri | planned maintenance tasks |
kabul edilebilir | acceptable |
Düzenleyici makamlar | Regulatory authorities |
Üreticiler | Manufacturers |
Kalan bakım | The remaining maintenance |
rutin olmayan bakım | non- routine maintenance |
Peynir sütten oluşur. | Cheese consists of milk. |
tutarsızlıkları düzeltmek | to correct discrepancies |
kontroller sırasında not edilen tutarsızlıklar | discrepancies noted during checks |
farklı -- farklılıklar | different - difference |
zamanlanmış görev geliştirme süreçleri | scheduled task development processes |
Ayrı analiz | Separate analysis |
askeri bölge | Military zone |
Kısıtlı bölge - yasak bölge | Restricted zone |
Süreç Odaklı | Process Oriented |
Alttan Yukarı Yaklaşım | Bottom Up Approach |
Görsel kontrol | Visual Check |
İşlevsel Denetim | Functional Check |
yeniden çalışma | rework |
Belirtilen bir standart | a specified standard |
Daha yeni döndüm. | I just returned |
pahalı bile değildi | it wasn’t even expensive |
harika manzara | wonderful view |
tanınmış müze | well-known museum |
ilginç büyük müze | interesting huge museum |
benim için özel ikram | special treat for me |
lezzetli yemek | (tasty) delicious food |
şimdiden bir sonraki tatilimiz hakkında konuşuyoruz | we’re already talking about our next vacation |
gözlerini kandırmak (göz yanılması) | trick your eyes |
gibi görünmek - benzemek | look like |
talep | demand |
tadını çıkarmak - keyif almak | enjoy |
neyse ki | fortunately |
kare | square |
kılavuz | guide |
keşif gezgini | expeditioner |
korkmuş | scared |
sona ermek , bulunmak | end up |
Kendimi burada buldum. | I ended up here |
engelli, devre dışı | disabled |
kilise | church |
Zamanım yok | I do not have time |
Bu duruma nasıl geldim bilmiyorum. | I dont know how I ended up in this situation |
Çay içmek istiyorum. | I would like to drink tea |
kalp hastalığı | heart disease |
Uzmanlar endişeleniyor | Experts worry |
Tahıl | grains |
önlemek, engellemek | prevent |
kaldırım - yaya yolu | sidewalk - pedestrian path |
bitki yetiştirmek | grow plants |
İşte bu yüzden | that is why |
Görmeyi bıraktım. | I stop seeing |
birçok kutu | many boxes |
ölmek - vefat etmek | die - passed on - pass away |
yan kapı - yan taraf - yan komşu | next door |
Yediğim en iyi sebzeler | The best vegetables I ever ate |
akciğer | lung |
fırın | oven |
sonunda | in the end |
bir araya gelmek | come together |
bir işletmeyi çalıştırmak | to run a business |
araba kiralamak | to rent a car |
kendi konsolları | their own consoles |
etrafta yatmak | lie around |
bilet kapıları | ticket gates |
ancak, fakat | however |
korkmak | afraid of |
ev aramak, bakmak | looking for a home |
hatırlamak | remember |
papağan | parrot |
mektup, harf | letter |
lezzetli | tasty, delicious |
avlamak | to hunt |
kesmek | to cut down |
yola çıkmak, başlamak | set out |
ağaç kesicisi | logger |
huşu ile dolu - müthiş, harika, hayranlık | filled with awe - awesome, amazing |
Yardım et, kurtar beni | Help, save me. |
hala orada | still there |
Orada hala daha büyük bir ağaç olabilir | There may still be a bigger tree out there. |
Onu parkta bıraktım. | I left her at the park |
Hiç elma kalmadı. | There aren't any apples left |
yol | path |