hava kirliliği | air pollution |
Barış'ın mezarını gördüm. | I saw Barış's grave. |
Bu yemeğin soğuk olup olmadığını merak ediyorum. | I wonder whether this meal is chilly. |
Arkadaşımın İstanbul'da olup olmadığını bilmiyorum. | I don’t know whether my friend is in İstanbul. |
Amasra'da en çok neyi sevdin? | In Amasra, what did you like the most? |
Ne zaman yardıma ihtiyacın olursa, beni arayabilirsin. | Whenever you need help, you can call me. |
Nereye gidersen git, seni bulacağım. | Wherever you go, I will find you. |
Bir çözüm bulalım. | Let's find a solution. |
Sorunu olan varsa lütfen bana bildirsin. | Whoever has a problem, please let me know. |
Ne zaman istersen, kahve içebilir misin? | Whenever you wanted, could you drink coffee? |
... ne zaman istesem ... | ... whenever I wanted ... |
... ne zaman bu adamı görsem... | ... whenever I see this man ... |
... ne zaman geç yatsam... | ... whenever I sleep late ... |
en lezzetli yemek | the most delicious meal |
En lezzetli yemek tavuktu. | The chicken was the most delicious meal. |
İnternetten bahsediyor. | He talks about the internet. |
Cep telefonları hakkında konuşuyor. | The talks about mobile phones. |
YouTube hakkında konuşuyor. | He talks about Youtube. |
Cep telefonuyla ne yaptığından bahsediyor. | He talks about what he does with his mobile phone. |
en önemli | the most important |
dünya çapında | around the world |
Herkes bilir ki... | Every knows that ... |
Herkes okulda. | Everyone is at school. |
Herkes hasta. | Everyone is sick. |
birçok farklı tür | many different types |
birçok farklı kahvaltı türü | many different types of breakfast |
Bir göz atalım. | Let's take a look. |
onların bazıları | some of them |
bazı öğrenciler | some of the students |
öğretmenlerden bazıları | some of the teachers |
ağaçların bazıları | some of the trees |
Et tabakları var. | There are plates of meat. |
Salatalık tabakları var. | There are plates of cucumber. |
İngilizce'nin yanı sıra | as well as English |
aynı zamanda tereyağı - tereyağının yanısıra | as well as butter |
Lütfen kendinize yardım edin. Lütfen ne istersen onu ye. | Please help yourself. Please eat what you want. |
bir tabak yerine | instead of a plate |
konuşmak yerine | instead of speaking |
yürümek yerine | instead of walking |