ülke çapında bisikletçiler | bikers around the country |
İyi bir kahvaltı yapmak size enerji verir. | Eating a good breakfast gives you energy. |
-nın yanısıra | as well as |
Kurbağalar bitkileri yok eden zararlıları yer. | Frogs eat pests which destroy crops. |
Parkta çok sevdiğim bir kedi gördüm. | In the park, I saw a cat which I liked so much. |
Sokakta bulduğum bir kedi ile tanıştım. | I met a cat which I found on the street. |
Her gün aldığım otobüs bugün geç kaldı. | The bus which I take every day was late today. |
Kırmızı olan çiçekler çok güzel. | The flowers which are red are beautiful. |
Bugün içtiğim çay lezzetliydi. | The tea which I drank today was delicious. |
Her gün içtiğim çay lezzetli. | The tea which I drank every day is delicious. |
Portekiz'de yaşayan bir arkadaşım var. | I have a friend who lives in Portugal. |
Piyasalar işleten iki amcam var. | I have two uncles who run markets. |
Çok iyi oynayabilen bir arkadaş | a friend who can play very well |
Çok iyi oynaması gereken bir arkadaş | a friend who should play very well |
Çok iyi oynayan bir arkadaş | a friend who played very well |
Her gün oynayan bir arkadaş | a friend who plays every day |
Her gün oynayan bir kadın | a woman who plays every day |
Çeşmeyi kıran kişiyi tanımıyorum. | I don’t know the person who broke the fountain. |
Bize parkta yardım eden kişiyi tanımıyorum. | I don’t know the person who helpED us in the park. |
Bize parkta yardım eden polisi bilmiyorum. | I don’t know the policeman who helpED us in the park. |
Gitar çalan bir çocuk var. | There is a child WHO plays the guitar. |
Gitar çalabilecek bir çocuk var. | There is a child WHO can play the guitar. |
Gülümseyen bir çocuk var. | There is a child who is smiling. |
Metro'da insan kaynakları yöneticisi olan bir arkadaşım var. | I have a friend who is human resources manager at Metro. |
küçük bir tahtadan | from a small board |
tabak yerine | instead of plates |
ana kahvaltı | the main breakfast |
Kalede hayaletler olabilir. | There might be ghosts in the castle. |
Lütfen bana biraz turşu ver. | Please give me some pickles. |
resmi elbise - gayriresmi dil | formal dress - informal language |
Komik bir şekli var. | It has a funny shape. |
Jane isimli bir köpek var. | There is a dog called Jane. |
Sevinç isimli bir kız var. | There is a girl called Sevinç. |
Hollandalı | Dutch |
Hollanda | the Netherlands |
yetişkinler bile | even adults |
Yaralı Bir Adam | an injured man |
Bir kazada hakim olan bir adam | a man injuded in an accident |
Kırık bir pencere | a window broken |
Kırık bir vazo | a broken vase |
çalınan bir araba | a stolen car |
... fuar sırasında satılan bir elbise ... | ... a dress sold during the fair ... |
... fuar sırasında satın alınan bir elbise ... | ... a dress bought during the fair ... |
Çatlamış bir yumurta var. | There is a cracked egg. |
Kazara çatlamış bir yumurta yedim | I ate an egg cracked by accident |
fesleğen | basil |
simit | bagel |