Araba fiyatları çok düştü, ama buna rağmen bir tane almayı göze alamadık. | Car prices have gone down a lot, but even so, we couldn't afford to buy one. |
Gösteri ay sonuna kadar devam edecek. | The show will be on until the end of the month. |
Birisi ona söylemeli, ya sen söyleyeceksin ya da ben. | Someone has got to tell her, whether it's you or me. |
sevip sevmediğinden emin değildim. | I wasn't sure whether you'd like it. |
Oldukça küçük olmasına rağmen çok güçlü. | Though she's quite small, she's very strong. |
Önümüzdeki hafta geliyorlar, ancak ne zaman bilmiyorum. | They're coming next week, though I don't know when. |
Tamam, partiye geleceğim - yine de geç kalmıyorum. | Okay, I'll come to the party - I'm not staying late though. |
Hava güzelse bahçede parti yapacağız. | We'll have the party in the garden if the weather's good. |
İşi alıp almayacağını merak ediyorum. | I wonder if he'll get the job. |
Ailesi zengindi, oysa benimki mücadele etmek zorunda kaldı. | His parents were rich, whereas mine had to struggle. |
Yani bu hafta sonu gitmiyoruz? | So we're not going away this weekend after all? |
Bölge ciddi sellere maruz kaldı ve bu nedenle turistlere oraya seyahat etmemeleri tavsiye ediliyor. | The region has suffered severe flooding and tourists are therefore advised not to travel there. |
Çok zamanımız olduğu için oldukça yavaş sürdü. | He drove quite slowly since we had plenty of time. |
Kardeşi kadar uzun değil. | He's not as tall as his brother. |
Kaçmaya çalışırken arkadan vuruldu. | He was shot in the back as he tried to escape. |
Ona karşı kanıt olarak kullanılabilir. | It could be used as evidence against him. |
Daha önce hiç Polonya' ya gitmediğim için, bir rehber aldım. | As I'd never been to Poland before, I bought a guidebook. |
Sanki yağmur yağabilir gibi görünüyor. | It looks as if it might rain. |
Memnun oldum. Emily' e gelince ne düşündüğü kimin umurunda. | I was pleased. As for Emily, well, who cares what she thinks. |
Yeni koşullar Pazartesi itibariyle geçerlidir. | The new conditions are effective as of Monday. |
Basit ama etkili | simple yet effective |
Henüz eve gitmek istemiyorum. | I don't want to go home yet. |
Onu görür görmez, yanlış bir şey olduğunu biliyordum. | As soon as I saw her, I knew there was something wrong. |
Er ya da geç bunun işe yaramayacağını anlayacaklar. | Sooner or later they'll realize that it's not going to work. |
Cesarete artık her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardı. | Courage now needed more than ever. |
Sam en çok salıncaklardan keyif aldı. | Sam enjoyed the swings most of all. |
Müziğini bir kariyer yerine hobi olarak gördü. | He saw his music as a hobby rather than a career. |
Genellikle, onu ziyaret etmek için çaba harcadığım zaman neden rahatsız olduğumu merak ediyorum. | More often than not when I make the effort to visit her, I wonder why I even bothered. |
Şikayet etmek yerine neden bir şeyleri değiştirmeye çalışmıyoruz? | Instead of complaining, why don't we try to change things? |
Kahve yok - bunun yerine bir fincan çay ister misiniz? | There's no coffee - would you like a cup of tea instead? |
Nerede olduğunu bile bilmiyorum. | I don't even know where it is. |
İnsanların birbirleriyle irtibat edebileceği bir tür sistem tasarlamamız gerekiyor. | We need to devise some sort of system whereby people can liaise with each other. |
Beni iş almayı göze alamayacağım bir pozisyona koydu. | It's put me in a position whereby I can't afford to take a job. |
Senden farklı olarak ben harika bir dansçı değilim. | Unlike you, I'm not a great dancer. |
Bana eski moda deyin, ama el yazısı mektupları seviyorum. | Call me old-fashioned, but I like handwritten letters. |
Raporun tamamı kötü yazılmıştır. Dahası, yanlış. | The whole report is badly written. Moreover, it's inaccurate. |
Bu tür vakaların nasıl tedavi edileceğini bilmek zor. | It's difficult to know how to treat such cases. |
Araba kullanırken kimseyle konuşamam. | I can't talk to anyone while I'm driving. |
Katy utangaç ve sessizken, Tom çok kendinden emin. | Tom is very confident while Katy is shy and quiet. |
Ve ,işimi sevmekle birlikte sonsuza kadar yapmak istemem. | And while I like my job, I wouldn't want to do it forever. |
Yaşamak için bir yer bulduğumda size yeni adresimi göndereceğim. | Once I've found somewhere to live, I'll send you my new address. |
Tam olarak ne zaman bilmesem de, bu akşam geliyor. | He's coming this evening, although I don't know exactly when. |
Tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen, kendi başına yürüdü. | She walked home by herself, although she knew it was dangerous. |
Şimdiye kadar fazla ilerleme kaydetmedik. | So far, we haven't made much progress. |
Hala ara sıra futbol oyununu oynuyor. | He still plays the occasional game of football. |
Sadece ara sıra buluşurlar. | They only meet occasionally. |
Uydu teknolojisi, daha önce hiç olmadığı gibi, büyük uluslararası etkinliklerin sürekli televizyon kapsamı için fırsat sunuyor. | Satellite technology offers the opportunity, as never before, for continuous television coverage of major international events. |
Sadece son zamanlarda garip bir şekilde unutmaya başladık. | It's only recently that we've strangely begun to forget it. |
O zamana kadar mükemmel bir çocukluğunuz vardı. | Up until then, you'd had a perfect childhood. |
Daha yaşlı görünecek şekilde saçlarını kaldırmıştı | She had put her hair up so as to look older |