He listened but didn’t hear anything else. | Dinledi ama başka bir şey duymadı. |
When he speaks, everybody listens. | Konuştuğunda herkes dinler. |
Looking closely you could see drops of water on the window. | Yakından baktığınızda pencerede su damlası görebilirsiniz. |
I noticed that the door was open. | Kapının açık olduğunu fark ettim. |
Similar trends may be observed in most modern societies. | Çoğu modern toplumda da benzer eğilimler gözlenebilir. |
I hardly recognized you with a beard! | Seni sakalla pek tanımadım! |
She laughed when she saw the expression on his face. | Yüzündeki ifadeyi görünce güldü. |
My car is making strange sounds. | Arabam garip sesler yapıyor (çıkarıyor) |
Hugh was spotted by local police and had to leave quickly. | Hugh yerel polis tarafından tespit edildi ve hızlı bir şekilde ayrılmak zorunda kaldı. |
It’s rude to stare. | Dik bir şekilde bakmak kabalıktır. |
Have you been watching the election campaign? | Seçim kampanyasını izliyor musunuz? |
Tom hasn’t lost his Irish accent. | Tom İrlandalı aksanını kaybetmedi. |
Have I described the situation accurately? | Durumu doğru bir şekilde tanımladım mı? |
She speaks French and Spanish so she is bilingual. | O, Fransızca ve İspanyolca konuşur; bu yüzden iki dillidir. |
He speaks English fluently. | Akıcı bir şekilde İngilizce konuşur. |
‘To have your feet on the ground’ is an idiom meaning ‘to being sensible’. | "Ayaklarının yere basması" "mantıklı olma anlamına gelen bir deyimdir. |
She only speaks French so she is monolingual. | Sadece Fransızca konuşur; bu yüzden tek dillidir. |
Several of those interviewed used the phrase ‘being my own boss’. | Görüşülenlerin çoğu "kendi patronum olma" ifadesini kullandı. |
He never lost heart, even though his rival was way ahead. | Rakibi çok ileride olmasına rağmen, asla inancını yitirmedi. |
I decided to make the break and buy my own place. | Ara vermeye ve kendi yerimi almaya karar verdim. |
The committee should make a decision later this week. | Komite bu hafta içinde bir karar vermelidir. |
We are ready to put our plan into action. | Planımızı eyleme geçirmeye hazırız. |
It’s important to set short-term and long-term goals for your career. | Kariyeriniz için kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemek önemlidir. |
Athletes must stay motivated in order to reach the top. | Sporcular zirveye ulaşmak için motive kalmalıdır. |
They decided to take the next step and get married. | Bir sonraki adımı atmaya ve evlenmeye karar verdiler. |
She turned her dream of living in Paris into a reality. | Paris'te yaşama hayalini gerçeğe dönüştürdü. |
Daniel is working towards his goal of becoming a chef. | Daniel şef olma hedefine doğru çalışıyor. |
You could ask for part-time work. | Yarı zamanlı çalışma isteyebilirsiniz. |
We are aware of this problem. | Bu sorunun farkındayız. |
Mike is looking for work. | Mike iş arıyor. |
Mary is prepared for retirement. | Mary emekliliğe hazır. |
He was very proud of himself for winning. | Kazandığı için kendisiyle gurur duyuyordu. |
The film wasn’t suitable for a younger person. | Film genç bir insan için uygun değildi. |
The story is typical of this newspaper. | Hikaye, bu gazeteye özgüdür. |
Sara could work for a café. | Sara bir kafe için çalışabilirdi. |
The committee members all agree on the need for more information. | Komite üyelerinin hepsi daha fazla bilgi ihtiyacı konusunda hemfikirdir. |
You need the ability to analyse and evaluate information. | Bilgileri analiz etme ve değerlendirme yeteneğine ihtiyacınız var. |
The major cause of these accidents is drivers going too fast. | Bu kazaların en önemli nedeni, sürücülerin çok hızlı gitmesidir. |
Is that the best you can come up with? | Bu ortaya atabileceğinizin en iyisi mi? |
The government must now deal with the problem of high unemployment. | Hükümet şimdi yüksek işsizlik sorunu ile ilgilenmelidir. |
We can help you solve your financial problems. | Finansal sorunlarınızı çözmenize yardımcı olabiliriz. |
The report suggested various ways in which the service could be improved. | Rapor, hizmetin geliştirilebileceği çeşitli yollar önerdi. |
Keith was late because they had cancelled a train. | Keith geç kaldı çünkü bir tren iptal etmişlerdi. |
Kate was impressed by the good service at the restaurant. | Kate, restoranda iyi hizmetten etkilendi. |
Sorry I’m late – I was stuck in heavy traffic. | Üzgünüm geç kaldım - yoğun trafikte sıkıştım. |
This train is overcrowded – I can’t find a seat. | Bu tren aşırı kalabalık - koltuk bulamıyorum. |
There are road works here because they are changing the road. | Burada yol çalışmaları var çünkü yolu değiştiriyorlar. |
I hate travelling in rush hour because everything is so slow. | Herşey çok yavaş olduğu için trafiğn yoğun saatinde seyahat etmekten nefret ediyorum. |
There is a severe delay on the motorway due to an accident. | Bir kaza nedeniyle otoyolda ciddi bir gecikme var. |
There is a slight delay to the flight. | Uçuşta hafif bir gecikme var. |