I’m afraid I’m not able to advise you. | Korkarım size tavsiyede bulunamıyorum. |
Doreen thought that the house was too small, and Jim agreed. | Doreen evin çok küçük olduğunu düşündü ve Jim buna katıldı. |
Successful economies, she argues, are those with the lowest taxes. | Başarılı ekonomilerin en düşük vergilere sahip ülkeler olduğunu savunur. |
I wondered who had given her the ring but was afraid to ask. | Ona kimin yüzüğü verdiğini merak ettim ama sormaktan korktum. |
‘My full name is Juliet Avery,’ Juliet explained patiently. | "Tam adım Juliet Avery," diye açıkladı Juliet sabırla. |
You must see a doctor immediately – I insist. | Hemen bir doktora görünmelisin - ısrar ediyorum. |
He didn’t mention her all evening. | Bütün akşam ondan bahsetmedi. |
They’re predicting heavy rain for tomorrow. | Yarın için şiddetli yağmur tahmin ediyorlar. |
The police chief promised tougher action against young criminals. | Polis şefi, genç suçlulara karşı daha zorlu bir eylem vaat etti. |
Mum asked him to apologize, but he refused. | Annem ondan özür dilemesini istedi, ama reddetti. |
I can’t think of his name – can you remind me? | Onu n adını hatırlayamadım- bana hatırlatırmısın? |
Can you repeat what you just said, please? | Az önce söylediklerini tekrarlayabilir misin lütfen? |
‘I know,’ Corbett replied quietly. | "Biliyorum," diye yanıtladı Corbett sessizce. |
‘Stop!’ he shouted. | “Dur!” Diye bağırdı. |
‘Pleased to meet you,’ he said with a smile. | "Tanıştığımıza memnun oldum," dedi gülümseyerek. |
If you see anything suspicious, tell the police. | Şüpheli bir şey görürseniz, polise söyleyin. |
I warned you not to go to that party last night. | Dün gece o partiye gitmemen için seni uyardım. |
‘When can I see you again?’ he whispered softly. | "Seni ne zaman tekara görebilirim? diye fısıldadı usulca. |
‘How did they find out?’ she wondered. | “Nasıl öğrendiler?” Diye merak etti. |
It is known that poor grades can affect university entrance. | Kötü notların üniversite girişini etkileyebileceği bilinmektedir. |
You can’t assume that because he’s good at this job he will know everything. | Bu işte iyi olduğu için her şeyi bileceğini varsayamazsınız. |
The show attracts viewers from all walks of life. | Gösteri, hayatın her kesiminden izleyicileri çekiyor. |
Try to avoid confrontation. | Tartışmadan (sürtüşmeden) kaçınmaya çalışın. |
We encourage student participation in our classes. | Öğrencilerin sınıflarımıza katılımını teşvik ediyoruz. |
Research has shown that the weather can influence people’s behaviour. | Araştırmalar, havanın insanların davranışlarını etkileyebileceğini göstermiştir. |
We regret any inconvenience caused by the delay. | Gecikmenin neden olduğu rahatsızlıktan pişmanlık duyuyoruz. |
The shop windows were lit, tempting the late shoppers. | Mağazanın ışıkları yakıldı ve geç alışveriş yapanları kendine çekti. |
He’s not really ill; it’s all in the mind. | O yemek çok etli.gerçekten hasta değil; hepsi aklında! |
I suddenly realized that I’d been tricked. | Aniden kandırıldığımı fark ettim. |
Bear in mind that the deadline is approaching. | Son tarihin yaklaştığını unutmayın (aklınızda tutun) |
I’ve changed my mind – I’ll have a coffee. | Fikrimi değiştirdim - kahve içeceğim. |
I was in two minds whether or not to come this morning. | Bu sabah gelip gelmeyeceğimi düşündüm. |
He made up his mind to attend the meeting. | Toplantıya katılmak için zihnini toparladı. |
Never mind – it’s all right now. | Boş ver! Şimdi sorun değil! |
She’d have made an excellent dancer, if she’d put her mind to it. | Aklına koysaydı, mükemmel bir dansçı yapardı. |
Would you mind if I opened the window? | Pencereyi açarsam rahatsız olurmusun? |
If it all goes wrong, don’t blame yourself. | Her şey ters giderse, kendinizi suçlamayın. |
When I see chocolate I can’t control myself. | Çikolata gördüğümde kendime hakim olamıyorum. |
I got myself a coffee from the canteen. | Kendime kantinden bir kahve aldım. |
Help yourself to some paella. | Biraz paella ile keyfinize bakın! |
Jane made herself a drink while she waited. | Jane beklerken kendine bir içki hazırladı. |
He liked to reward himself with a short break every two hours. | Her iki saatte bir kısa bir mola ile kendini ödüllendirmeyi severdi. |
I like to set myself exercise targets for the week. | Kendime hafta boyunca egzersiz hedefleri koymayı severim |
Why don’t you treat yourself to a holiday. | Neden kendinizi bir tatil ile ödüllendirmiyorsun? |
Let’s move to the second action point. | İkinci hareket noktasına geçelim. |
Can you keep a record of what we have spent? | Ne harcadığımızın bir kaydını tutabilir misiniz? |
I’m not sure I understand the objective of this exercise. | Bu egzersizin amacını anladığımdan emin değilim. |
What’s on your schedule today? | Bugün programınızda ne var? |
Once the data is collected, the computer will sort it by date. | Veriler toplandıktan sonra, bilgisayar tarihe göre sıralayacaktır. |
Nuclear waste is currently being stored close to the town. | Nükleer atıklar şu anda şehre yakın depolanıyor. |
My first real task was to prepare for the meeting. | İlk gerçek görevim toplantıya hazırlanmaktı. |
Could you help me tidy up? | Düzenlememe yardım eder misin? |