It plays an essential role | Önemli bir rol oynar |
cellular respiration of muscles | kasların hücresel solunumu |
When it comes to food processed with heat, | Isı ile işlenen yiyecek söz konusu olduğunda, |
excessive amounts | aşırı miktar |
I have eliminated salt from my diet. | Diyetimden tuzu ortadan kaldırdım. |
Besides looking after the children, she also runs a successful business. | Çocuklara bakmanın yanı sıra başarılı bir iş yürütüyor. |
She'll make a decision regardless of what we think. | Ne düşündüğümüzden bağımsız olarak bir karar verecek. |
He was well aware of what he did. | Ne yaptığının farkındaydı. |
devastating famine | yıkıcı kıtlık |
His success was due to hard work. | Başarısı sıkı çalışma oldu. |
blight of potato | patates kıranı |
early civilizations | Erken Medeniyetler |
it was commonly believed | Genellikle inanılıyordu |
most of the plant diseases | Bitki hastalıklarının çoğu |
pest control | haşere kontrolü |
It made it possible to yield greatly | Büyük ölçüde ürün vermeyi mümkün kıldı. |
The fungi arose spontaneously from decay | Mantarlar çürümedn (kaynaklı) kendiliğinden ortaya çıkar. |
I am feeling ill, but I shall come with you nevertheless. | Hasta hissediyorum, ama yine de seninle geleceğim. |
My husband likes classical music – I, on the other hand, like all kinds. | Kocam klasik müzik sever. Öte yandan ben her türlüsünü severim. |
However you look at it, it's still a mess. | Ne kadar bakarsan bak hala bir karmaşa. |
invention of the first microscope | İlk mikroskopun icadı |
real causes of diseases | Hastalıkların gerçek nedenleri |
They began to understand. | Anlamaya başladılar. |
Shakespeare mentioned wheat mildew in one of his plays | Shakespeare oyunlarından birinde buğday küfünden bahsetti. |
Gravity pulls objects back to the World. | Yerçekimi nesneleri dünyaya geri çeker. |
space stations | uzay istasyonu |
Astronauts experience 90 percent of the gravity. | Astranotlar yerçekiminin % 90 ını tecrübe ederler. |
on Earth | Yeryüzünde |
Since we've time, let's have a cup of coffee. | Zamanımız olduğundan gel beraber bir fincan kahve içelim. |
There is nowhere in the universe where gravity doesn't exist. | Evrende yerçekiminin bulunmadığı yer yoktur. |
The sun disappeared behind a cloud. | Güneş bir bulutun arkasında kayboldu. |
Water evaporates when the sun shine son on ponds. | Güneş göletler üzerinde parladığında su buharlaşır. |
water droplets | su damlaları |
different types of precipitation | Farklı yağış türleri |
Rain falls from sky. | Yağmur gökyüzünden düşüyor. |
pattern of weather | havanın seyri |
It depends on you. | O size bağlı. |
different variations | Farklı varyasyonlar |
local air mass | Yerel hava kütlesi |
a suitable warehouse | uygun bir depo |
They managed to escape. | Kaçmayı başardılar. |
gut | bağırsak |
There are about ten people. | Yaklaşık on kişi var. |
essential functions | temel fonksiyonlar |
digestion problems | sindirim problemleri |
Unless you come, ... | Sen gelmedikçe,... (Gelmezsen) |
international cooperation | Uluslararası işbirliği |
non-essential use | zaruri olmayan kullanım |
non-native English speaker | anadili İngilizce olmayan konuşmacı |
depletion | tüketme |
to pose a threat | tehdit oluşturmak |
frequently | sık sık |
Theory of Relativity | izafiyet teorisi |
relatively | nispeten, göreceli olarak |
mankind - humankind | insanlık - insanlık |
in its broadest terms | en geniş ifadesiyle |
He had a stroke. | Felç geçirdi. |
an accident occurs ... | bir kaza meydana gelir ... |
brain cells | beyin hücreleri |
Exam results | sınav sonuçları |
lack of oxygen | oksijen eksikliği |