better - worse | daha iyi - daha kötü |
optimistic | iyimser |
pessimistic | kötümser |
from now on | şu andan itibaren (bundan böyle) |
He is now an electrical engineer. | O şimdi bir elektrik mühendisi. |
hide and seek | saklambaç |
If she knew about how poor people is, she wouldn't say these words. | İnsanların ne kadar fakir olduğunu bilseydi bu sözleri söylemezdi. |
I can't see close up. | Yakını göremem. |
I can't see far. | Uzağı göremem. |
I can't see even the person who is in front of me. | Önümdeki kişiyi bile göremem. |
I thought about this for a couple of times. | Bunu birkaç kez düşündüm. |
Lens have pros and cons. | Lensin artıları ve eksileri var. |
To be able to see is a blessing. | Görebilmek bir nimettir. |
They thin the glasses these days. | Gözlükleri bugünlerde inceltiyorlar. |
all through the day | tüm gün boyunca |
bridegroom | damat |
a couple of years ago | birkaç yıl önce |
He has already served in the army. | O zaten orduda görev yaptı. (yapmış durumda) |
four years older | dört yaş daha büyük |
after a while | bir süre sonra |
I gave up. | Ben pes ettim. |
a couple of days later | birkaç gün sonra |
as I already said before | daha önce de söylediğim gibi |
I take something for granted. | Bir şeyi doğal karşılıyorum. (farkında değilim.) |
I wanted to cross the street. | Karşıdan karşıya geçmek istedim. |
The car was going to run me over. | Araba beni ezecekti. |
Both of them live in districts close to me. | İkisi de bana yakın semtlerde oturuyor. |
I experienced something strange about online shopping. | Online alışverişte garip bir şey yaşadım. |
I bought something for the engagement ceremony. | Nişan töreni için bir şeyler satın aldım. |
The dress didn't fit me. | Kıyafet bana olmadı. |
I wanted to return the dress. | Elbiseyi iade etmek istedim. |
The next day they shipped. | Ertesi gün kargoladılar. |
There are a lot of laws on this subject. | Bu konuda bir çok kanun var. |
Customer Relations | Müşteri İlişkileri |
The dress is just sitting in my closet. | Kıyafet dolabımda öylece duruyor. |
I complained them to the court. | Onları mahkemeye şikayet ettim. |