Milli parklar için sorumluluk | responsibility for national parks |
Gıda kıtlığı yağış eksikliğinden kaynaklandı. | Food shortage resulted from the lack of rainfall. |
öncelikle | primarily |
batı kısmı | western part |
Birçok İskoç Yeni Zelanda'ya yerleşti | Many Scots settled in New Zealand |
Avrupa boyunca | throughout Europe |
büyük miktarlarda yer fıstığı | large quantities of groundnut |
yer fıstığı yağı | groundnut oil |
çevresel zorluklar | environmental hardship |
şiddetli kuraklık | severe drought |
Hayvancılık | livestock |
Diyetlerini takviye ederler. | They supplement their diet |
Komşularına güvenirler. | They trust their neighbor. |
ÇOBAN | herdsman |
Çocuklara o bakar. | She look after the children. |
evcil hayvanlar | domestic animals |
DÜZENLEME | arrangement |
İçeri girmeme izin verdi. | He allowed me to enter. |
yağmur mevsi̇mi̇ boyunca | during rainy season |
çi̇ftli̇k görevleri̇ | farming duties |
İyi giyinmişsin. | You’re decently dressed. |
Acilen hastaneye kaldırıldı. | He was urgently rushed to hospital. |
Özellikle/bilhassa memnun oldu. | He was particularly pleased. |
Önleyici olarak göz damlası kullanabilirsin. | You can use eyedrops preventively. |
Kariyeri erken sona erdi. | Her career ended prematurely. |
Yardım umuduyla | in the hope of help |
üyeler adına | on behalf of members |
onun sağlığı için | for the sake of his health |
Bunun mümkün olup olmadığını bilmiyorum. | I don’t know whether it’s possible. |
Yorgun olduğu için erkenden uyudu. | She was tired so that she slept early. |
Onu göremeyeyim diye gölgede durdu. | He stood in the shadow so that I couldn't see him. |
ana mahsulleri darıdır. | Their main crop is millet. |
Eve varır varmaz telefon çaldı. | No sooner had we got home than the phone rang. |
Kardeşi kadar uzun değil. | He's not as tall as his brother. |
Onu ne kadar çok görürsem, onu o kadar çok seviyorum. | The more I see her, the more I like her. |
Ya onu görmeye git ya da bir özür gönder. | Either go to see him or send an apology. |
Yorgun olduğu için erkenden uyudu. | She was tired so that she slept early. |
Onu göremeyeyim diye gölgede durdu. | He stood in the shadow so that I couldn't see him. |
Milli parklar için sorumluluk | responsibility for national parks |
"Dil ve Edebiyat" başlıklı bir ders | a lecture entitled "Language and Literary" |
maden işletmeciliği | mineral exploitation |
Kaynakların korunması | conservation of resources |